İşletme kayıtlarında yer alan stok affı ve varlık barışından gelen fonlar hakkında, bu işletmenin 31.12.2023 tarihli bilançosu enflasyon düzeltilmesine tabi tutulmadan evvel aşağıdaki seçenekler mevcuttur:
1. Ortaklara dağıtılması,
2. Sermayeye eklenmesi,
3. Hesapta bekletilmesi,
Son zamanlarda danışma konuları; “vergisiz ortaklara dağıtılması mümkün olan, stok affı ve varlık barışından gelen fonları, enflasyon düzeltmesi öncesinde ortaklara dağıtılalım mı?” sorusu üzerine yoğunlaşmaktadır.
Bu sorunun normal şartlarda, makul cevabı “Evet” olmalıdır. Evet öyledir ama uygulama tavsiyesi isteyen işletme, normal şartlarda ve makul mudur?
Varlık barışları sonunda pasifte açılan özel fon hesabının, sermayeye ilave edilmeyip de ortaklara dağıtılması, bu kanunlarla (5811, 6486, 6736, 7143, 7186, 7256 sayılı) amaçlanan “işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesi” amacıyla taban tabana zıt olup aynı zamanda “varlıkların milli ekonomiye kazandırılması” amacı açısından da riskler barındırmaktadır.
Bahse konu düzenlemelerin, bu fonun “ortaklara vergisiz dağıtılmasına cevaz vermesi” bu işlemi normal hale getirmez. Normal olsaydı bu kadar çok varlık barışı düzenlemesi peş peşe yapılmazdı. Olsa olsa “Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete” atasözüyle anlatılan duruma işaret eder.
Bir başka varlık barışı düzenlemesi olan 7417 sayılı Kanunla, Kurumlar Vergisi Kanuna eklenen geçici 15/(5) maddesinde bulunan ”Bu fon hesabı bildirim veya beyan tarihinden itibaren iki yıl geçmedikçe işletmeden çekilemez” hükmü nedeniyle şimdilik iki yıl geçmediği için bu açıdan gündemde değildir.
Varlık barışından sonra stok affına da bir göz atalım. Normal şartlarda; işletmede mevcut olan emtia, aynı zamanda kayıtlarda da yer alır. “İşletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan emtia” ifadesi normal şartlarda bulunan işletmeler için geçerli olamaz.
Eğer işletme, stok affı nedeniyle beyanda bulunup karşılık kaydı oluşturmuşsa, bu; “kayıtlarım ile gerçek durum birbiriyle örtüşmüyor, normal şartlarda değildim ama normalleşmek istiyorum” demekle aynı şeydir.
İkinci olarak, yapılması gereken tespit; bu anormal durumun ne derece olduğunun belirlenmesidir. Makul sayılabilecek bir seviye midir yoksa ipin ucu kaçmış mıdır? İşin sonunda “Evdeki bulgurdan olma” durumu yaşanabilir.
Bu çalışmamız; makul oranı araştırmak üzerine yapılmaktadır. Makulü bulabilmek için bu işlemlerin olası sonuçları üzerine eğileceğiz.
MAKULÜ BULABİLMEK
Ortaklara dağıtım işlemi aşağıdaki olumsuz sonuçları doğuracaktır:
a) Nakden ödeme halinde şirketin dönen varlıkları azalacaktır. Cari hesaplara alacak kaydedilmesi halinde kısa vadeli borçlar artacaktır.
b) Öz kaynaklarda azalma oluşacaktır.
Öz kaynakların azalması sonucu
Öz kaynaklar dağıtılan fonların tutarı kadar azalacaktır.
İşletmenin yabancı kaynakları öz kaynakları aşıyor ise finansal gider kısıtlaması riski, ortakların alacağı öz kaynakların üç katını aşıyor ise örtülü sermaye riski karşımıza çıkacaktır.
Buna göre; fonlar dağıtıldığında, işletmede yabancı kaynaklar, öz kaynakları aşıyor ise makul oran aşılmış demektir.
Yine benzer bir başka parametre ise ortakların alacağı, öz kaynakların üç katını aşıyor ise yine makulden uzaklaşıldı sonucuna varabiliriz.
Öte yandan öz kaynakların azalması aşağıdaki başlıklarda anlatılacak olan rasyoların bozulmasında da önemli bir rolü üstlenmektedir.
Nakden ödeme seçeneği
Bu durumda iki hususun ayrıca değerlendirilmesi gerekecektir:
1- İşletmenin bu kadar likit kaynağı var mıdır?
2- İşletmenin likit kaynaklarının azaltılması iyi bir şey midir? Şirketin dönen varlıkları azalacaktır.
Şirketin dönen varlıklarının azalması; dönen varlıkların aktif toplamı içerisindeki payı, cari oran, asit-test oranı, dönen varlıkların duran varlıklara oranı, nakit oran, net çalışma sermayesi devir hızı vb. gibi işletme yönetiminde çok önemli rolü bulunan bazı rasyoların olumsuz etkilenmesine yol açacaktır.
Bozulması muhtemel bu rasyoları kısaca hatırlayalım:
Dönen varlıkların aktif toplamı içerisindeki payı: Bu rasyo, dönen varlıkların aktif toplamı içerisindeki payını “Dönen Varlıklar/Aktif Toplamı” formülüyle hesaplar. Genel olarak bu oranın %50'nin üzerinde olması istenir. Düşük olması işletme kaynaklarının çoğunluğunun duran kaynaklara bağlandığı anlamına gelir ki işletmenin ilerde kaynak sıkıntısına düşmesi muhtemeldir.
Cari oran: Borç verenlerce yaygın olarak kullanılan bir orandır. Dönen varlıklar ile kısa vadeli kaynaklar arasındaki ilişkiyi gösteren orandır. Kısa vadeli yabancı kaynakların ödenmesinde herhangi bir sıkıntıya düşülüp düşülmeyeceği konusunda bir fikir veren cari rasyo, dönen varlıkların kısa süreli borçlara oranlanması suretiyle bulunur ve en çok kullanılan rasyoların başında gelir.
Bu oranın geçmiş yıllara göre ya da sektör ortalamalarına göre yüksek olması halinde; işletmede âtıl kaynakların varlığını, söz konusu kaynakların fırsat maliyetinin olduğunu ortaya koyacaktır.
Bu oranın geçmiş yıllara göre ya da sektör ortalamalarına göre düşük olması halinde; işletmenin net işletme sermayesine ihtiyaç duyduğu, söz konusu ihtiyaçların kısa vadeli yabancı kaynaklar ile finanse edildiği ortaya çıkacaktır.
Asit-test oranı: Likidite oranı (asit-test oranı), cari oranın geliştirilmiş ve daha anlamlı hale getirilmiş hali olarak düşünülebilir. Likidite oranında, dönen varlıklar içinde görülen fakat nakde kolayca çevrilemeyen stoklar çıkarılır ve daha sonra duran varlıklar kısa vadeli borçlara bölünür.
Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin çok zor durumlarının tespitinde oranın 0.5 veya 0.5’den küçük bir değerde olması durumunda bu mükelleflerin “çok zor durumda” oldukları kabul edilecektir.
Dönen varlıkların duran varlıklara oranı: Bu oran, işletmenin dönen varlıklara kıyasla duran varlıklara yaptığı yatırımın oranını göstermektedir.
Dönen Varlıklar/Duran Varlıklar formülüyle hesaplanır.
Dönen ve duran varlıklar arasındaki dengeyi gösteren bu oranın %100'ün üstünde olması arzulanır. Sektörün genel durumu göz önüne alınmalıdır.
Bu oranın %100'ün altında olması duran varlıklara fazla yatırım yapıldığı anlamına gelir.
Nakit oran: Nakit oranı, para ve benzeri değerlerin kısa vadeli yabancı kaynaklara oranıdır. Bu oran, işletmenin hazır değerleri ile kısa vadeli borçlarını ne ölçüde karşılayabileceğini belirlemede kullanılır. Nakit oranı, cari oran ve likidite (asit-test) oranına göre daha duyarlıdır. Faaliyetlerden sağlanan fon girişlerinin durması ve alacakların tahsil edilememesi durumunda, işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeme gücünü yansıtır.
Nakit oranla ölçülmek istenen husus kısa vadeli yabancı kaynakların ne kadarının hazır değerlerle karşılanabileceğidir.
Net çalışma sermayesi devir hızı: İşletmenin net çalışma sermayesinin, satışlarla yılda kaç kez karşılanabildiğini gösterir.
Net Satışlar / (Dönen Varlıklar-Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar) formülü yardımıyla hesaplanır:
Net çalışma sermayesi devir hızının yüksek çıkması, analistin değerlemesine bağlı olarak işletme sermayesinin etkin kullanıldığını gösterebileceği gibi, net işletme sermayesinin yetersiz olduğu anlamına da gelebilir.
Oranın düşük çıkması karşısında ise işletmede aşırı sermaye olduğu kabul edilir. Düşük olması kredi verenler açısından olumlu algılanır.
Cari hesaplara aktarma seçeneği
Cari hesaplara alacak kaydedilmesi halinde, şirketin kısa vadeli borçları artacaktır.
Şirketin kısa vadeli borçlarının artması; öz kaynakların amortisman oranı, vergi öncesi net kâr / öz sermaye, finansman oranı, öz kaynak oranı, net çalışma sermayesi, vb. gibi yine işletme yönetiminde çok önemli rolü bulunan bazı rasyoların olumsuz etkilenmesine yol açacaktır.
Bozulması muhtemel diğer önemli rasyolara nakden ödeme seçeneğinde değinilmiştir. Ek olarak bu başlık altındakileri de kısaca hatırlayalım:
Öz kaynakların amortisman oranı: Öz kaynakların amortisman oranı, dönem net karının öz kaynakların yüzde kaçı oranında gerçekleştiğini gösterir.
“Mali rantabilite” oranı ya da “varlıkların karlılığı” olarak da bilinen bu oran işletmeye konulan sermayenin kendini ne kadar sürede amorti edeceğinin hesaplanmasına öncülük eder.
Öz kaynakların amortisman oranı, dönem net karının öz kaynaklara oranlanmasıyla bulunur.
Üretim işletmelerinde bu oranın %13 ile %15 arasında olması genel kabul görmektedir. Bir başka ifade ile üretim işletmelerinin kendini 8-9 yılda amorti etmesi beklenir.
Vergi öncesi net kâr / öz sermaye: Net karın öz sermayeye oranı esasen yönetimin başarısını ölçmede kullanılan bir orandır. İşletmenin, dönem karından, ödenmesi gereken vergi miktarı üzerinde hiçbir etkisi veya kontrolü olmadığından öz kaynakların yöneticiler tarafından verimli kullanılıp kullanılmadığının ölçümünde söz konusu oranın dikkate alınması gerekir.
Ancak ortaklar açısından dönem karı içindeki vergiler kullanılacak bir fon olmadığı için vergi öncesi net karının öz sermayeye oranı önemlidir.
Dönem Net Karı + Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülükler / Öz Kaynaklar formülü yardımıyla hesaplanır.
Öz kaynakların amortisman oranından daha yüksek olması gerekir. Üretim işletmelerinde bu oranın %16 ile %20 arasında olması genel kabul görmektedir.
Finansman oranı: İşletmenin mali bağımlılık derecesini gösteren bu oran işletmenin mali yeterliliğinin araştırılmasına da imkân tanır.
Öz Sermaye / Toplam Yabancı Kaynaklar formülü yardımıyla hesaplanır,
Gelişmiş ülkelerde bu oranın en az bir olması genel kabul görmüştür.
Oranın birden küçük olması, işletme finansmanında daha fazla yabancı kaynak kullanıldığını gösterir ki bu işletmeyi ağır bir faiz altına sokar ve alacaklılar için emniyet payı az demektir.
Oranın birden büyük olması toplam kaynaklar içinde öz sermayenin daha fazla olması anlamındadır, bu durum borçların ödenmesinde sıkıntı yaşanmayacağını gösterir. Fakat böyle bir durum aynı zamanda işletmenin düşük maliyetli uzun vadeli kredilerden yararlanmadığının göstergesidir. Öz kaynakların fazla olması iyi bir politikadır. Ancak düşük maliyetli yabancı kaynak kullanılarak bu kaynağın maliyetinden yüksek kar oranı elde edilebiliyorsa borçlanma yolu tercih edilmelidir.
Ülkemiz koşullarına göre genel olarak bu oranın 2/3 olması yeterli olarak yorumlanabilir.
Öz kaynak oranı: Bu oran, aktiflerin yüzde kaçının işletme sahiplerince finanse edildiğini gösterir.
Bu oran Öz Sermaye / Aktif Toplamı formülü yardımıyla hesaplanır:
Orta ve uzun vadeli kredi analizlerinde işletmenin kredi değerini tespit için kullanılır.
Oranın %50 olması beklenir.
Bu oranda dengenin çok iyi sağlanması çok büyük önem arz etmektedir. Bu oranın çok yüksek olması işletmenin ödeme gücünün yüksek olduğunu ve vergi tasarrufundan yararlanma fırsatını kaçırdığını; buna karşılık bu oranın çok düşük olmasının da firmanın sabit yükümlülüklerini karşılayamaması, faiz yükünün artması anlamına gelmektedir.
Oranın zaman içinde yükselme eğilimi göstermesi genellikle iyi bir yönetimin göstergesi olarak kabul edilir.
Oranın düşük olması, spekülatif bir finansman şeklini gösterir ve işletme bu durumda büyük karlar sağlayabileceği gibi, durgunluk dönemlerinde fiyatların düşmesi halinde faiz ve ana para taksitlerini ödemekte zorluklarla karşılaşılarak ağır zararlara uğrayabilir, hatta iflas durumuna gelebilir.
SONUÇ
“Vergisiz ortaklara dağıtılması mümkün olan, stok affı ve varlık barışından gelen fonları, enflasyon düzeltmesi öncesinde ortaklara dağıtılalım mı?” sorusunun normal şartlarda, makul cevabı “Evet” olmalıdır.
Normal şartlar ve makulü bulabilmek için işletme özelinde yararlanılabilir kriterlere yukarıda yer verilmiştir.
Sonuç olarak; vergisiz dağıtılabilir fonların dağıtılması, riskler üretiyor, işletme yönetiminde son derece önemli olan rasyoları bozuyor ve bu durum dağıtım öncesinde (önceden nakden sermaye artırımı vb.) saf dışı bırakılamıyor ise “Hayır, ortaklara dağıtmayalım.” kararı verilmelidir.
Alternatif olarak, bu fonların riske girmeden ve dengeleri bozmadan, bir kısmının dağıtımı da düşünülebilir.
-------------------------------------------
Not: Enflasyon düzeltmesi konusunda yetkin kişilerin görüşlerini daha yakından izlemek için "Enflasyon Atc" isimli grubumuza katılabilirsiniz. Gruba katılım bağlantısı: https://chat.whatsapp.com/LkPIqje6GV1F62sEYJOvHS